Pages

1 Aralık 2012

Nar

Günlerden cumartesi geldi çattı. Şehrin karman çorban görüntüsünden uzakta bir gün geçirmek çok güzel olurdu diye düşünürken, zamanın nasıl geçeceğini bilemez olduk. Sıkıntının, ufacık bir umut ışığı ile aydınlanma ihtimali için son saatler. O ihtimal için katlanılan zahmetler cabası. Zahmetlerin çok olması, ufaklığın gelmesi ile telafi ediliyor fakat gerçekten yalnız kaldığımızda nasılız?

Narın çok garip bir yapısı var sayın bahaneliler, bana garip bir his uyandırıyor yerken. Bazen düşünmemiz gerekiyor yerken bir şeyleri. Ben mesela kestane yerken lapa lapa kar düşünüyorum. Gerçi bu benim kışı sevmemden kaynaklanıyor - yağmurdan nefret ederim bu arada cins bir yapım var -. Narın ayrı bir yapısı var demiştim kaybolmayalım konudan, milyon tane ufaklık gelmiş kocaman bir şey meydana getirmiş. Sanırım nar ile elmayı kafa kafaya vursak elmanın suyu hazırlanır buzu eksik kalır. Oysa elma bir bütün, nar ise yüzlerce parçadan oluşmaktadır. Peki bir bütünü mü elde tutmak iyidir yoksa kaybetme ihtimalimiz olan yüzlerce parçamızı mı?

Bu aralar kaybetmek insanoğlunun en çok korktuğu konu ise o yüzlerce parçayı elde tutmak en güzeli mi, o kocaman parçadan insan nasıl ayrılır ki. Neyse konu parçalar değil nar gibi çoğalan umutlar, sıkıntıları def etme, saçmalama, hayaller içinde kaybolma.

Şu hayal dünyamızı kitap yapsalar çok satardı eminim. Aklımdan onca senede neler geçti neler. Lüks yaşamından, transkriptlerde görülecek A'lara kadar inişli çıkışlı bir hayal dünyam vardı benim. Geceleri soğuk yatağı çok severim ben misal, yatınca uyuyasım gelmez o soğuk yatağın sıcaklığı oda sıcaklığına denk gelene kadar. Başlar bir hayal hali, yarını planlamaktan girer, 10 sene sonrasından çıkarım. Sanırım en büyük sebebi elde avuçtakilerin kısıtlı olması, istenen umut edilen hayatlar. Bazen koy götüne rahvan gitsin havasına girebilen bir insan olsam da nedense hayata dair fazla içsel yaklaşıyorum. Çok kafa öptüğüm oluyor bu tavırlarımla. Fakat olmuyor arkadaş, insanın bazen hassas olmanın dayanılmaz hafifliğine kendine kaptırıp gidesi geliyor. Karı gibi ağlamak derler bizim bile hoşumuza gittiği olur hüngür hüngür ağlamanın. Neyse umut diyorduk.. Umut fakirin ekmeği diye bir şey yok aga, borç yiğidin kamçısı diye bir şeyde yok. Bunlar hep dış güçlerin oyunu. Kim kamçılanıyor lan borcum var diye, borç göt yaymayı esas hale getirir aman dikkat. Umut etmek ise nispeten daha az zararlıdır, fakat dikkat çok umut etmenin gerçekten manası yok beyler/bayanlar. En sonunda ortada kalmayı göze alacaksın umut ediyorsan. O nar gibi çoğaltma o umutlarını, en azından yarısı boşa gider. Git elma ol gül gibi yaşa bizim aramızda sonra ister yeşil ister ekşi ister amasya.

Tabii faydalı işler yapmalı. İsviçreli bilim adamları diyor ki, sıradan umut edenlere göre realistik olanlar 3 kat daha etkili hayata tutunuyor. Bir adamın oturduğu yerden ferrari dilemesi kadar saçma bir şey olabilir mi bahaneliler. Adama bi siktir git derler değil mi? Hepimiz yaşını başını almış adamlarımız artık realistik olmalı. Gerçi günümüz gençlerinin %80'i - yine İsviçrelilere göre götten sallamıyoruz bunu - hala olgunlaşma çağına girebilmiş değil, GDO'lu besinlerden mi dersiniz, bilgisayar oyunlarından mı, yoksa kızlarımızın suçu mudur bilemem - ov taş attım -. Kaç tane üniversiteli genç mezun olduğunda alacağı maaşı arttırmaya yönelik çalışmalar yapıyor, ben size söyleyeyim, çevremdeki yaklaşık 120 akrandan sayıları 10u geçmez. Oğlum yapmayın etmeyin benim salaklığıma düşmeyin. Biliyorum şu an yataklarınızda cumartesi gecesi eğlencesini, götürmeyi hayal ettiğiniz sarışını düşlüyorsunuz. Fakat biliyoruz ki ospirle yetineceksiniz. Bak nasıl ciddiyetten lakayıt bir moda geçtik. Şimdi şöyle döndüm yukarı baktım ne tiksinmişim lan herkesten aslında böyle nefret dolu değilimdir cıbır cıbırımdır. Fakat benim bile umut ettiklerim çoğu zaman olmuyor, bir yerden başlamak gerekli.

Güzel yarim her umudumda üzülürsün yapma diye uyarıyor beni, birinci ağızdan size side effectler. Bir adım atma vakti geldi sanırım bunun adına, inanın alınacak her nefes bile çok değerli geliyor insana. Bazen önemli olan sahip olabileceklerin için harcadığın emekler ve öğrendiklerindir oysa, en sonunda güçlü kalabilmek ve kahraman olmaktır belki de. Ayaklarıma uzanmış kedimin aldığı sıcak nefes ve güven duygusu bir şeyleri başarabildiğimin göstergesi mi oysa? Sevenlerin, sevilenlerin olduğu bir dönemde boşluğa düşmenin anlamı var mı bu dünyada. Sevilmiyorsanız dert etmeyin her kelin bir kör alıcısı var oğlum. Yaşayamadan göçüp gidenler varken, umudu ekmeğe çalmak, anı ise buzdolabına kaldırmak mantıklı mı.. Öyleyse gelin narın tadını çıkartalım, elbet elmalar kesilir ikiye... Çok duygusal devam etmişiz bugün, gece olmasından kaynaklanıyor sanırım, yarın birkaç yeri tanıtalım madem öyle. Hazır yılbaşı yaklaşırken. Sağlıcakla kalınız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder