Pages

13 Aralık 2012

Azıcık ucundan reklamlar, haberler, kıllar, tüyler, picante..

Çok uzun süre oldu biliyorum. Dediniz ki bu herif ergen tripleriyle açtı blogu sonra sıkıldı bıraktı. Yok beyler/bayanlar öyle değil aslında. Bu aralar aşırı meşguliyetlere sahipken, üstüne sağlam şifayı kaptık efenim. Kendime gelemedim hala ama dedim ki yok bu kadar boşverilmez buralar. Yılbaşı için tanıtım vs. dedik ama yalan oldu, ilerleyen günlerde olabilir ama şu an kafamın zor kalktığı dönemde detaylı bir araştırma ile sunum yapamıyorum.

Neyse efendim bu aralar biraz meşgulüz dedik. İş, güç gırla. İki dakika kafa rahat değil, haftalardır spor yapamadım. Ayrıca bu havanın hali nedir allasen adımımı dışarı attığım anda sanki beni beklercesine yağmur boşalıyor gökten. İşin garibi Ankara yılın ilk kar yağışını yedi böğrüne böğrüne, İstanbul kar havası deniyor ama maşallah burun dondurmaktan başka bir bok yok. Ya adam gibi yağ arkadaşım ya da çek şu havanı gözümüzün önünden.

Bu hafta acayip işler döndü basından takip ettiğimiz kadarıyla. Leyla ile Mecnun dizisinin dedesinin adı uyuşturucu operasyonuna karışmış. Olur öyle şeyler diyelim, acaba Yaprak Dökümü'nün hayırsız evladı Şevket gibi karakter değiştirecekler mi benim merak ettiğim mesele o? - ya da diziye devam ediyor muydu bilenler beri gelsin- Bugün Nilgün Atılgan'ı kaybettik trafik kazasından mütevellit. Çok üzüldüm desem garip kaçar mı size bilmiyorum, birçoğunuzun adını bildiğinden bile şüpheliyim kendisinin fakat Nilgün Atılgan "Ah Nerede" filmini tekrar tekrar izleme sebebidir zamanın. Yakınlarına sabırlar diliyoruz. Hafta içi sürekli bir Muhteşem Yüzyıl muhabbeti döndü sosyal medya üzerinde. Aslında "konuşacak konu mu kalmadı lan" diyesim geliyor ama arkadaş çok klasik olduk artık. Kedi fare ile oynar gibi gündem değiştiriyorlar. En güzeli dışarıdan izlemek bu durumları çok zevkli oluyor vallahi, kafa yormadan yapılan yorumlar, koy götüne ehhheee modunda rahatlık misss..

Spor dünyasından ne ayak derseniz, cimbom elendi, bjk elendi, fener turladı, trabzon kapışıyor. Türkiye Kupasında durum bundan ibaret, ligi öyle ayrıntılı analiz edemeyeceğim valla kaç yıldır güzel top oynayan iki ekip izleyemedik.

İphone 5 geldi bu arada haberiniz olsun. 2000li fiyatlara alabiliyorsunuz benden söylemesi. Cartı curtu işte bunun detaylı analizine girerim yakın zamanda fakat ben boyutunu beğenmedim. Ben zaten iphone4'ü sürekli düşüren bir adamım büyük telefonu cebe koyarken falan sürekli düşürürüm diye düşünüyorum vaporlamak lazım onu alır almaz. Hediye etmek isteyen varsa buyursun :) ayrıca turkcell hattımı avea'ya taşıdım. seç paketi ile coştum, 15 yıldır turkcell olmanın ardından aveanın verdiği hafiflik anlatılmaz yaşanır. - yalnız arada bir çekmediği oluyor-

Şimdi yavaştan ufak bir tanıtıma geçelim diyorum...

 Bu hafta kız arkadaşımın doğum günü olmasından dolayı onu çok denemek istediği meksika mutfağını layıkiyle yerine götüren meksika restoranlarından birine götürdüm. Beyoğlu tünel civarında hizmet veren Picante. Öncelikle şunu söyliyim ki Picante'nin yanındaki o mükemmel ev yemekleri yapan mekanı Picante sanarak ayıp ettim, gittim oturdum, bir bardak su içtik ve Picante olmadığını anlayarak yerimizden ayrıldık. Sahibi çok iyi bir insandı sağolsun darılmadı gücenmedi, vallahi gelecem size söz. - bu kısmı anlamamış olabilirsiniz hasta kafası çok takmayın ben Picante'ye dönüyorum-

Bir kere mekan hoş. Biz gittiğimizde mekanda kimse yoktu, hatta daha sonra kız arkadaşıma kapatmıştım mekanı anlamadın mı ehehe gibi bir espri yapmama sebebiyet verecek kadar boştu. Oturduk yerimize kocaman zengin içerikli iki adet menü karşımıza konuldu.

Meksika diyorsanız taco şart. Et taco söyledik ortaya bir adet, ardından gelecek olanlar tavuk fajita ve et enchiladas. Kız arkadaşımın acıya karşı dayanıklılığı az olmasına rağmen meksika mutfağına bayıldı. Acılar o kadar garip bir şekilde tat verilmiş gibi geliyor ki anlatamam. Taco yaklaşık bir el ayası kadar büyüklükte, en alt katmanında kıyma, üzerinde özel iki adet sosun tamamen kaplandığı en üstüne ise yoğurt döküldüğü, yalnız aralarda jalepenonun sıkıştırıldığı çok şık bir başlangıç atıştırması - bu yeni bir terim evet :) - bu arada yanınızda mutlaka içecek olarak asitli ve soğuk birşeyler bulundurun, kısaca sipariş edin, ben sprite aldım çok iyi ikili oldular. Bazen dilimizin en nokta yerine o jalepeno yapışıveriyor ve onun acısının geçmesi için ihtiyacınız olan tek şey sıvı!

Şimdi buraya dikkat, taco bittikten sonra önünüzden taconun bulunduğu ve ilk servis edilen tabaklarınız alınıyor, hatta kullanılmış çatal ve bıçaklarınız önünüzden alınıp peçeteleriniz değiştiriliyor. Bu çok hoş bir nokta pimpiriklilere duyurulur. Bu sırada boş kalıyorsanız biliniz ki yanındaki gününüzü güzelleştiren insanla hoş sohbet moduna girmelisiniz çünkü fajita ve enchiladas yapımı biraz meşakatli şeyler. Mekanın müziklerinin aşırı derece hoş olduğunu belirtmek istiyorum bu noktada, çünkü o açlık sırasında herşeye dikkat eder oluyor insan. Genelde akustik versiyonda arka planda wonderwall'dan tutunda ayo technology'e kadar birçok şarkı geçiyor,gerçekten hoş. Ve ilk olarak enchiladas teşrif ediyor. Enchiladas kesinlikle türk damak tadına uyan bir yemek. Şimdi gözünüzde canlanması açısından en basit haliyle anlatıyorum. Domatesli pilav, yanında mısır - evet mısır, koçansız mısır-, yanında çok çok çok hoş bir mercimekli sos -bu sos nutella kıvamının biraz daha sulu hali-, ve çok özel bir hamurun -çiğ börek gibi D harfi şeklinde- içine konan et, bu hamurun üstünün özel soslar ile demlenmesi, kaşarlanması, jalepenolanması. Enchiladas tam bir doyum makinesi! Bu sırada tabi yemeğe daldık ama arada fajita masamıza teşrif etti. Cozur cozur bir tabak düşünün, D harfi şeklinde yine şık bir güveç. En altı soğanlarla, kırmızı ve yeşil biberlerle kaplanmış, üzerine julyen tavuk etleri. Yanında 4 çeşit sos -bak bu kısmı çok hatırlamıyorum hasta kafası-, göbek yeşilliği ve jalepeno geliyor -bunlar ayrı tabakta süper bir sunum ile geliyor- bizim cozurdayan güvecimizin üstüne ise sıcacık iki adet mini lavaş atılıyor. Bu sırada merak etmeyin iki adet daha lavaşınız var hemen yanında ki sıcaklık koruma kabında. Fajita mantığı o lavaşa o sosları güzelce dağıtıp üzerine soğanını biberini jalepenosunu tavuğunu ekleyerek güzelce sarmak, afiyetle yemek. Evet yemekleri bitirmek çok uzun sürüyor, anlatmanın uzun sürdüğü gibi. Ama anlatmaya değerdi, denemeye hayli hayli değer haberiniz olsun. Fiyat olarak ise tabi ki normal bir yemekten pahalı. Ana yemekler 25-40 TL seviyesinde, atıştırmalıklar 10-20 TL seviyesinde. İçecekler 5-10 TL seviyesinde. İki kişi tam olarak doymanın bedeli yaklaşık 80TL. Gidiniz görünüz. Şu tanıtım için indirim de almadım he tüh bak.

Neyse bugünlük sona geldik, bahaneleri alayım aranızda yetişen bir acayip fidan misali takılıyor beyler/bayanlar. Şu hastalıktan bir kurtulayım her şeyi siktir edip yanınıza koşacağım. Şimdilik güle güle. Esen kalınız.


1 Aralık 2012

Nar

Günlerden cumartesi geldi çattı. Şehrin karman çorban görüntüsünden uzakta bir gün geçirmek çok güzel olurdu diye düşünürken, zamanın nasıl geçeceğini bilemez olduk. Sıkıntının, ufacık bir umut ışığı ile aydınlanma ihtimali için son saatler. O ihtimal için katlanılan zahmetler cabası. Zahmetlerin çok olması, ufaklığın gelmesi ile telafi ediliyor fakat gerçekten yalnız kaldığımızda nasılız?

Narın çok garip bir yapısı var sayın bahaneliler, bana garip bir his uyandırıyor yerken. Bazen düşünmemiz gerekiyor yerken bir şeyleri. Ben mesela kestane yerken lapa lapa kar düşünüyorum. Gerçi bu benim kışı sevmemden kaynaklanıyor - yağmurdan nefret ederim bu arada cins bir yapım var -. Narın ayrı bir yapısı var demiştim kaybolmayalım konudan, milyon tane ufaklık gelmiş kocaman bir şey meydana getirmiş. Sanırım nar ile elmayı kafa kafaya vursak elmanın suyu hazırlanır buzu eksik kalır. Oysa elma bir bütün, nar ise yüzlerce parçadan oluşmaktadır. Peki bir bütünü mü elde tutmak iyidir yoksa kaybetme ihtimalimiz olan yüzlerce parçamızı mı?

Bu aralar kaybetmek insanoğlunun en çok korktuğu konu ise o yüzlerce parçayı elde tutmak en güzeli mi, o kocaman parçadan insan nasıl ayrılır ki. Neyse konu parçalar değil nar gibi çoğalan umutlar, sıkıntıları def etme, saçmalama, hayaller içinde kaybolma.

Şu hayal dünyamızı kitap yapsalar çok satardı eminim. Aklımdan onca senede neler geçti neler. Lüks yaşamından, transkriptlerde görülecek A'lara kadar inişli çıkışlı bir hayal dünyam vardı benim. Geceleri soğuk yatağı çok severim ben misal, yatınca uyuyasım gelmez o soğuk yatağın sıcaklığı oda sıcaklığına denk gelene kadar. Başlar bir hayal hali, yarını planlamaktan girer, 10 sene sonrasından çıkarım. Sanırım en büyük sebebi elde avuçtakilerin kısıtlı olması, istenen umut edilen hayatlar. Bazen koy götüne rahvan gitsin havasına girebilen bir insan olsam da nedense hayata dair fazla içsel yaklaşıyorum. Çok kafa öptüğüm oluyor bu tavırlarımla. Fakat olmuyor arkadaş, insanın bazen hassas olmanın dayanılmaz hafifliğine kendine kaptırıp gidesi geliyor. Karı gibi ağlamak derler bizim bile hoşumuza gittiği olur hüngür hüngür ağlamanın. Neyse umut diyorduk.. Umut fakirin ekmeği diye bir şey yok aga, borç yiğidin kamçısı diye bir şeyde yok. Bunlar hep dış güçlerin oyunu. Kim kamçılanıyor lan borcum var diye, borç göt yaymayı esas hale getirir aman dikkat. Umut etmek ise nispeten daha az zararlıdır, fakat dikkat çok umut etmenin gerçekten manası yok beyler/bayanlar. En sonunda ortada kalmayı göze alacaksın umut ediyorsan. O nar gibi çoğaltma o umutlarını, en azından yarısı boşa gider. Git elma ol gül gibi yaşa bizim aramızda sonra ister yeşil ister ekşi ister amasya.

Tabii faydalı işler yapmalı. İsviçreli bilim adamları diyor ki, sıradan umut edenlere göre realistik olanlar 3 kat daha etkili hayata tutunuyor. Bir adamın oturduğu yerden ferrari dilemesi kadar saçma bir şey olabilir mi bahaneliler. Adama bi siktir git derler değil mi? Hepimiz yaşını başını almış adamlarımız artık realistik olmalı. Gerçi günümüz gençlerinin %80'i - yine İsviçrelilere göre götten sallamıyoruz bunu - hala olgunlaşma çağına girebilmiş değil, GDO'lu besinlerden mi dersiniz, bilgisayar oyunlarından mı, yoksa kızlarımızın suçu mudur bilemem - ov taş attım -. Kaç tane üniversiteli genç mezun olduğunda alacağı maaşı arttırmaya yönelik çalışmalar yapıyor, ben size söyleyeyim, çevremdeki yaklaşık 120 akrandan sayıları 10u geçmez. Oğlum yapmayın etmeyin benim salaklığıma düşmeyin. Biliyorum şu an yataklarınızda cumartesi gecesi eğlencesini, götürmeyi hayal ettiğiniz sarışını düşlüyorsunuz. Fakat biliyoruz ki ospirle yetineceksiniz. Bak nasıl ciddiyetten lakayıt bir moda geçtik. Şimdi şöyle döndüm yukarı baktım ne tiksinmişim lan herkesten aslında böyle nefret dolu değilimdir cıbır cıbırımdır. Fakat benim bile umut ettiklerim çoğu zaman olmuyor, bir yerden başlamak gerekli.

Güzel yarim her umudumda üzülürsün yapma diye uyarıyor beni, birinci ağızdan size side effectler. Bir adım atma vakti geldi sanırım bunun adına, inanın alınacak her nefes bile çok değerli geliyor insana. Bazen önemli olan sahip olabileceklerin için harcadığın emekler ve öğrendiklerindir oysa, en sonunda güçlü kalabilmek ve kahraman olmaktır belki de. Ayaklarıma uzanmış kedimin aldığı sıcak nefes ve güven duygusu bir şeyleri başarabildiğimin göstergesi mi oysa? Sevenlerin, sevilenlerin olduğu bir dönemde boşluğa düşmenin anlamı var mı bu dünyada. Sevilmiyorsanız dert etmeyin her kelin bir kör alıcısı var oğlum. Yaşayamadan göçüp gidenler varken, umudu ekmeğe çalmak, anı ise buzdolabına kaldırmak mantıklı mı.. Öyleyse gelin narın tadını çıkartalım, elbet elmalar kesilir ikiye... Çok duygusal devam etmişiz bugün, gece olmasından kaynaklanıyor sanırım, yarın birkaç yeri tanıtalım madem öyle. Hazır yılbaşı yaklaşırken. Sağlıcakla kalınız.


30 Kasım 2012

Elbet Söyleyeceklerimiz Vardır

Herkese merhaba. Herkese kucak dolusu sevgiler. Herkese çok teşekkürler, bu blog için emeklerim çok büyüktü! Bu sözlerin iticiliğini sizlere yaşatmak istemiyorum merak etmeyin. Burada alışılagelmiş birçok düzene karşı yep yeni oluşumlar ile paylaşıcaz fikirleri. Bu söylediklerimde klişe oldu ama galiba eninde sonunda dönüp dolaşıp klişelere oturtmak zorunda kalıyoruz kalıplarımızı. Klişeler demişken "Bahaneleri Alayım" klişelerden uzakta kalmaya çalışıp objektif bir bakış açısı ile sizlere yaklaşıcak. İsmimiz, sebebimizi çok yansıtıcak. Bazen çok sebebimiz olacak, bazen ise hiç. O zaman size inci sözlük yazarlarının çok kullandıkları o kalıp "Bahaneleri Alayım Beyler!" modunda gelecek bu blog.

Bulmayı umduğunuz çok şeye sahip olabilirsiniz sonunda bu blog içinde -işte bir ilahi konuşma daha geliyor!iki dakika tanıtalım sabredin sonra zaten bol bol şakalar komiklikler-. Herşeyden zevk alarak yazıp okuyucaz buralarda. İmla kuralları bazen hiç umrumuzda olmıyıcak. Bazen oturup 20 sayfa çorum leblebisini tartışıcaz birer Marx edasıyla. Hayvanları çok sevicez, sevmesek bile onları sayıcaz! :) Maç muhabbeti dönücek. Alışveriş -evet hanımlar yanlış duymadınız- sevdalısı olanlardan, kadın erkek demeden ortaya tüm fikirler dökülecek. Gidilecek gezilecek, gidilmiş gezilmiş milyon tane mekan tanıtılacak. Sorunlar paylaşılıcak. Aşıklara derman bulunup, hainlere kırbaç vurulacak. Şimdi dönüp baktım çok klişe olmuş valla beceremedim yine klişelerden uzaklaşmayı. Ama cidden farklı birşeyler ortaya çıkıcak kısa sürede, hadi hayırlısı diyorum ve imzamı atıyorum.